İslam ‘ da Kul Hakkı
Yüce Rabbimiz kendisine karşı işlenen hatâ ve günahları affettiği hâlde kul hakkını bunun dışında tutmuştur. Kul hakkını affetmeyi, zulme uğrayan kulunun irâdesine bırakmıştır. Dolayısıyla, herhangi bir kul hakkı sebebiyle tevbe edecek olan kişinin, evvelâ hakkını yediği kimseden helâllik alması şart koşulmuştur.
ŞEHİDİN HANGİ GÜNAHI BAĞIŞLANMAZ?
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Şehîdin, kul hakkı dışındaki bütün günahlarını Allah Teâlâ mağfiret eder.” (Müslim, İmâre, 119)
Canını Allah yolunda kurbân eden şehît için durum böyle olursa diğer insanların çiğnedikleri kul haklarını helâlleşmeden affettirmelerinin mümkün olmadığı açıkça anlaşılır. Cenâb-ı Hak, kul hakkından nehyederek şöyle buyurur:
“Aranızda mallarınızı bâtıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını, bile bile haksız yere yemek için, mallarınızı hâkimlere rüşvet olarak vermeyin.” (el-Bakara, 188)
“Ey îmân edenler! Karşılıklı rızâya dayanan ticâret hâli müstesnâ, mallarınızı bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda yemeyin…” (en-Nisâ, 29)
Bir gün Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Yalan yemin ile bir Müslümanın hakkını alan kimseye Allah -celle celâlühû- Cenneti harâm eder ve Cehennemi farz kılar.” buyurmuştu.
“–Az bir şey olsa da mı yâ Resûlallâh?” diye sordular. Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Erak ağacından bir çubuk da olsa!” buyurdu ve bu sözünü üç defâ tekrarladı. (Müslim, Îmân, 218; Muvatta, Akdiye, 11)
KUL HAKKI YEMENİN AKIBETİ
Kul hakkı yemenin, Âhiretteki acıklı âkıbetini haber veren Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Bir kısım insanlar, Allâh’ın mülkünden haksız bir sûrette mal elde etmeye girişirler. Hâlbuki bu, kıyâmet günü onlara bir ateştir, başka bir şey değil.” (Buhârî, Humus, 7)
“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, nâmusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyâmet günü gelmeden evvel o kimseyle helâlleşsin. Yoksa kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktârınca sevaplarından alınır, (hak sâhibine verilir.) Şayet iyilikleri yoksa, zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.” (Buhârî, Mezâlim 10, Rikâk 48)
MÜFLİS KİMDİR?
Yine bir gün Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbına:
“–Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sormuştu. Onlar:
“–Bize göre müflis, parası va malı olmayan kimsedir.” şeklinde cevap verdiler. Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“–Şüphesiz ki ümmetimin müflisi şu kimsedir: Kıyâmet günü namaz, oruç ve zekât sevâbıyla gelir. Fakat şuna sövdüğü, buna zinâ isnâd edip iftirâda bulunduğu, şunun malını yediği, bunun kanını döktüğü ve şunu dövdüğü için iyiliklerinin sevâbı şuna buna verilir. Üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sâhiplerinin günahları kendisine yükletilir ve neticede cehenneme atılır.”(Müslim, Birr, 59; Tirmizî, Kıyâmet, 2; Ahmed, II, 303, 324, 372)
Kul hakkı yemenin en dehşetli şekli fâiz alıp vermektir. Cenâb-ı Hak, bu şekilde haksızlık yapanlara elim bir azap hazırlamıştır.[2] Bilhassa fâiz yiyenler Allâh’a ve Resûlü’ne karşı harp îlân etmiş olurlar ve Kıyâmet günü kabirlerinden şeytan çarpmış kimse gibi kalkarlar. Fâiz alanlar, zâhiren çok kazandıklarını zannetseler de, Allah Teâlâ fâizli kazançların bereketini giderir ve fâizi mahveder; helâl yollarla yapılan ticâreti ise bereketlendirir. Fâiz yiyen günahkâr kulları da hiç sevmez.[3]
İNSANI HELAK EDEN GÜNAH
Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in beyânına göre fâiz, insanı helâke sürükleyen yedi günâhtan biridir.[4] Fâiz yiyene, yedirene, bunlar arasındaki sözleşmeyi yazana ve şâhitlik yapana Allah Teâlâ lânet eder.[5] Fâizle elde edilen mal da, nihâyetinde azalıp yok olmaya mahkûmdur.[6]Fâiz alanların Âhiretteki acıklı hâlleri Peygamber Efendimiz’e gösterilmiş, onların kan kırmızı bir nehirde taş yiyerek yüzdükleri ifâde edilmiştir. (Buhârî, Tâbir, 48)
TİCARETTE VE ALIŞVERİŞTE KUL HAKKI
Hassas davranıp dikkat edilmediğinde, ticâret ve alışverişte de çok defâ kul hakkı yenmektedir. Cenâb-ı Hak şöyle îkaz buyurur:
“Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terâzi ile tartın. Bu, hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir.” (el-İsrâ, 35)
“Yazıklar olsun ölçü ve tartıya hîle karıştıranlara! Onlar insanlardan bir şey ölçerek aldıklarında tastamam alırlar. Satarken ise eksik ölçüp tartarlar. Onlar, büyük bir günde (hesap vermek için) diriltileceklerini hiç akıllarına getirmiyorlar mı? Öyle bir gün ki, insanlar o günde Âlemlerin Rabbi’nin huzûrunda dîvan duracaklardır.” (el-Mutaffifîn, 1-6)
Ümmeti üzerine hassâsiyetle titreyen Peygamber Efendimiz, onları devamlı olarak maddî ve mânevî tehlikelere karşı îkaz buyurmuştur. Nitekim bir gün ölçek ve terâzi kullananlara şöyle hitâp etmişti:
“Sizler, önceki kavimleri helâk eden iki işi üzerinize almış bulunmaktasınız!” (Tirmizî, Büyû, 9/1217)
MAZLUMUN DUASI MAKBULDÜR
Allah ve Resûlü’nün îkaz ve irşadlarını gözardı edip alışverişte hassas davranmayanlar, nihâyetinde helâke sürüklenirler. Çünkü mazlûmun duâsı makbûl ve âhı da müessirdir.
Şâir Muhiddin Raif Bey ne güzel söyler:
Sen âh deyip de geçme öyle,
Bir âh’tadır celâl-i Zât’ı,
Bir âh, semâyı, Arş’ı sarsar,
Bir âh yıkar bu kâinâtı…
VAKIF MALI KUL HAKKIDIR
Kul hakkı yemenin daha tehlikeli bir çeşidi de, toplumun ortak hakkı olan devlet ve vakıf mallarını haksız yere gasbetmek ve uygunsuz bir şekilde kullanmaktır. Bu haksızlık daha tehlikelidir. Çünkü sonunda pişman olunsa bile helâlleşecek bir muhâtap bulmak mümkün değildir. Zîrâ o malda herkesin hakkı vardır.
[1] Bkz. el-İsrâ, 70; et-Tîn, 4.
[2] Bkz. en-Nisâ, 161.
[3] Bkz. el-Bakara, 275-279, er-Rûm, 39.
[4] Buhârî, Vasâyâ 23, Tıb 38, Hudûd 44; Müslim, Îmân 145.
[5] Ebû Dâvûd, Büyû, 4/3333; Tirmizî, Büyû, 2; Ahmed, I, 393.
[6] İbn-i Mâce, Ticârât, 58; Hâkim, IV, 353/7892.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları