Kutlu Doğum Ve Peygamberimizin Örnek Ahlakı
Kutlu Doğum Ve Peygamberimizin Örnek Ahlakı
14-20 Nisan Tarihleri Sevgili Peygamberimizin alemlere teşrifini kutlayacağımız Kutlu Doğum Haftasıdır. Efendimizin doğum yıldönümü olarak kutlayacağımız bu hafta içerisinde insanı insan yapan bütün güzelliklerinin odak noktasında olan Alemlere Rahmet olarak gönderilen Rahmet, Şefkat Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)’in o eşsiz ahlakını anlatmaya, hayatımıza aktarmaya çalışacağız. Unutmayalım ki, Onun hayatıyla aydınlanmak dünya ve ahiret mutluluğunun anahtarıdır. Onun eşsiz ahlakıyla ahlaklanmak Yüce Yaratanın ve O’nun yarattığı insanların rızasını kazanmak demektir.
Allah-u Teala yarattığı insanlar için en güzel bir yaşam şekli sunmuştur. Göndermiş olduğu kitaplar ve o kitapları insanlığı aktaran peygamberler aracılığı ile Yaratan, insanlığı hep dünya ve ahiret mutluluğuna çağırmıştır. En son gönderilen İslam dini ve o dini tebliğ eden Hz. Peygamber (s.a.s.)’in en ilk gayesi ahlaklı bir toplum oluşturmak olmuştur. Nitekim Peygamber Efendimizin gönderilme amacı olarak ahlaki güzelliklerin tamamlanması ilkesinin ön planda tutulması bu hususun en güzel delilidir.
Ahlak Sözlükte “huy, seciye, tabiat, mizaç, karakter” gibi anlamlara gelen hulk veya huluk kelimesinin çoğuludur. Bir terim olarak ise ahlak “insanın iyi veya kötü olarak nitelendirilmesine sebep olan manevî vasıfları, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlarının bütününe” verilen addır.[1] İslam Dininde ahlakın temel kaynakları Kur’an ve Sünnet olarak ifade edilmiştir. Nitekim Kur’an insanlığı dünya ve ahirette iyiliğe götürecek bir hidayet rehberidir. Sevgili Peygamberimiz ise, Kur’an-ı en iyi anlayan ve hayatında en iyi yaşayan, sonuç itibariyle Kur’an’ın en büyük tefsirini yapandır. Bu sebeple Hz. Peygamber’e tabi olmak hem O’nun sünnetine tabi olmak hem de Kur’an’a tabi olmak anlamına gelmektedir.
Ahlaki ilkelerin en güzeli ve en doğrusu Sevgili Peygamberimizin yaşantısında saklıdır. Nitekim Yüce Rabbimiz bir ayette Efendimizin ahlakının nasıllılığını bizlere şöyle bildirmektedir.
وَإِنَّ لَكَ لَأَجْراً غَيْرَ مَمْنُونٍ {} وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
“Hiç şüphesiz senin için bitmez tükenmez bir mükâfat vardır. Ve hiç şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin.”[2]
Sevgili Peygamberimiz sadece dinin tebliği için vazifelendirilmiş değildir. İslam Dininin yaşantıya aktarılış şeklini, dünyada yaşantımızı nasıl şekillendireceğimizi, hangi prensipleri yerine getirirsek kendimizin, toplumda hayat sürdürdüğümüz insanlarla beraber Rabbimizin razı olacağı bir hayatı yine O’nun hayatından öğrenmekteyiz. Allah-u Teala’da bir ayette Sevgili Peygamberimizin örnekliliğini şöyle ifade etmektedir.
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً
“Andolsun, Allah’ın Resülünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”[3]
Sevgili Peygamberimizin ahlakının ne kadar önemli olduğunu yine Kur’an-ı Kerimden öğreniyoruz. Çünkü 23 yıl gibi kısa bir sürede yüz binlerce insanı düşmüş olduğu yanlışlıklardan doğruya çıkarma başarısı en yüce ahlak üzerinde olan bir Peygambere nasip olmuştu. Bir ayette bu hususa şöyle işaret edilmektedir.
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظّاً غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.”[4]
Hz. Peygamber Efendimizin ahlakının ne kadar üstün olduğunu O’nu inkar edenler dahi dile getirmişlerdir. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in İslamiyet’i yaymaya başladığı ilk anlardaki cereyan eden bir olay bu hususa çok güzel bir örnek teşkil etmektedir. “Efendimiz bir gün Kabe’nin tam karşısındaki Safa tepeciğine çıkmış, eski bir adet vechile, pek mühim bir bildirisi olduğunu gelip kendisini dinlemelerini şehir ahalisine ilan etmişti. Herkes koşup geldi. Kalabalığa şu suali sormak suretiyle söze başladı:
“-Şayet ben size, şu tepenin arkasında, şehri istila etmek isteyen bir düşman ordusu gelip karargah kurmuş desem bana inanır mısınız?”
Şöyle cevap aldı:
“-Sen asla yalan söylemedin, senin söyleyeceğin her şeye inanırız”
Efendimiz devam ederek şöyle dedi:
“-Allah beni, sizi ikaz edip belli şeylerden çekindirmek ve şayet beni dinleyecek olursanız öfkesinin sizi tehdit ettiğini söylemek üzere gönderilmiş bulunuyorum”[5]
Sevgili Peygamberimizin ahlakı Kur’an idi. O’nun ahlakının temel kaynağı kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim idi. Nitekim Hz. Aişe Validemiz Sevgili Peygamberimizin ahlakının nasıl olduğuna dair kendisine sorulan soruya şöyle cevap vermiştir. “Sa’d Medine’ye gelmişken Hz. Âişe’yi ziyaret etmek ve ona zihnindeki bazı sualleri sormak istedi. Âişe annemize gece namazı ve vitir namazı hakkında da sorular sormuş olan Sa’d ona ilk olarak:
– Ey Mü’minlerin annesi! Bana Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ahlâkını (yaşayışını) anlat, dedi. Hz. Âişe:
– Sen Kur’an’ı okuyorsun değil mi? diye sorunca Sa’d:
– Evet, okuyorum, diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Âişe yukarıdaki sözü söyleyerek:
– Nebiyy-i Muhterem sallallahu aleyhi ve sellem’in ahlâkı Kur’an idi, dedi.”[6]
Bu sebeple Sevgili Peygamberimizin ahlakını örnek olarak tatbik edeceksek önce, kitabımız Kur’an-ı Kerim’i en güzel şekilde öğrenmeye, anlamaya çalışmalıyız. Bir başka yönden bakılırsa, Sevgili Peygamberimizin ahlakı ile ne kadar çok ahlaklanırsak Kur’an-ı Kerimi de hayatımıza o kadar aktarmışız demektir. Çünkü Efendimiz Kur’an-ı Kerim’in uygun gördüğü her şeyi hayatında yaşamış, çirkin gördüğü ve nehyettiği her şeyi de hayatından uzaklaştırmıştır.
Sevgili Peygamberimiz sosyal hayatta insanları aldatacak hiçbir hataya bulaşmamıştı. Bu sebeple kul hakkı ortaya çıkaracak ve insanların razı olmayacağı fiiliyatları Hz. Peygamberimizin hayatında asla bulamayız. O hiç yalan söylememiş, emanete asla riayetsizlik göstermemiş, insanların mallarını asla gasp etmemiş, haksız kazanç asla elde etmemiş, haksız yere bir cana kıymamıştır. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde bu hususu şöyle dile getirmektedir.
“Müslüman, insanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir”[7]
Peygamber Efendimizin Medine’ye hicretlerinde kendisini gören ve iman eden Kaynuka oğullarına mensup Yahudi bir alim olan Abdullah b. Selam (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir; Rasûlullah (s.a.v.), Medîne’ye geldiklerinde insanlar ona doğru koşuştular. Rasûlullah (s.a.v.) geldi Rasûlullah (s.a.v.) geldi Rasûlullah (s.a.v.) geldi denildi. O’nu görmek için ben de halkın arasına katıldım. O’nun yüzünü gördüğüm an onun yalancı bir kimse olmadığını bildim. Konuştuğu ilk söz şöyle olmuştu:
“Ey İnsanlar! Selam’ı aranızda yaygınlaştınız, yemek yediriniz. İnsanlar uykuda iken namaz kılınız ki, selametle Cennete giresiniz.”[8]
Sevgili Peygamberimiz içi dışı farklı bir kişilikte asla olmamıştır. Özü sözü bir olan Efendimiz kendisi için istediği bir şeyin en güzelini ümmeti için istemiş, kendisi için istemediği bir şeyin ümmetinin başına gelmemesi için var gücüyle çalışmış ve bizlere de bu hususu bir hadislerinde şöyle tavsiye etmiştir.
“Hiçbiriniz kendisi için istediğini diğer kardeşi için istemedikçe (gerçek anlamda) iman etmiş olamaz”[9]
Sevgili Peygamberimizin ahlaki vasıflarından biride yapmış olduğu bütün işlerinde merhamet duygusunun olmasıydı. Hiç ağzından kaba bir söz çıkmamış, hiç kimsenin kalbini kırmamış, her hareketinde merhameti ön plana çıkarmış ve bizlere merhamet etmemizi, merhamet etmeyene merhamet edilmeyeceği tavsiyesini bildirmiştir. Bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır.
“Merhamet etmeyene merhamet edilmez”[10]
Bir başka hadislerinde ise merhametin önemini şöyle vurgulamaktadır.
“Merhamet edenlere Allah’da merhamet eder. Yerdekilere merhamet ediniz ki, göktekilerde size merhamet etsin.”[11]
Sevgili Peygamberimiz, hayatı boyunca en kamil davranış şekillerini ortaya koymuştur. O en terbiyeli bir çocukluk dönemi geçirmiş, gençliğinde yapmış olduğu ahlaki güzellikler hep yanlışlıklar içerisinde bulunan toplumu tarafından övülmüş, kendisine Muhammedü’l-Emin denmiştir. Kabe’nin onarımı esnasında, Hacerü’l-Esved taşının yerleştirilmesinde çıkan ihtilafta çözüm yolu olarak Kabe’ye ilk gelen kişiyi her iki grupta hakem olarak kabul etmiş, Sevgili Peygamberimiz gelince herkes tarafından
“Bu güvenilir (emin) kimsedir. O’nun vereceği karara razıyız” diyerek sevinçlerini ortaya koymuşlardır.[12]
Efendimiz her zaman için eşlerine karşı en vefalı, en şefkatli bir eş olmuş, çocuklarına karşı en güzel baba olmuş, torunlarına karşı şefkat kanatlarını üzerine geren bir dede olmuştur. Eşlerine karşı kendisinden bir kez olsun ne kötü bir söz çıkıvermiş, nede kendilerini incitecek bir davranış şekli ortaya çıkmıştır. Bu hususla ilgili hadislerinde Efendimiz şöyle buyurmuştur.
“Kadınlarını döven erkekler, sizin hayırlınız değildir”[13]
“Hiçbir mümin, hanımına kin beslemesin, onun bir huyundan hoşlanmazsa başka bir huyundan hoşlanır.”[14]
Peygamberimizin kendi çocuklarına, torunlarına ve bütün çocuklara karşı merhameti hep en üst seviyede olmuştur. Yanında uzun yıllar hizmet eden Enes b. Malik Peygamberimiz için şunları söylemiştir.
“Ben Resulullah kadar çoluk çocuğuna merhamet ve şefkatle muamele eden hiçbir kimse görmedim”[15]
Hz. Aişe Annemize Peygamberimizin evinde nasıl bir hayat sürdürdüğü sorulunca şöyle cevap vermiştir.
“O ev halkına işlerinde yardım eder, elbisesinin söküğünü diker veya yamar, ayakkabısını tamir ederdi. Ezanı işitince de namaza çıkardı”[16]
Güzel ahlakın en önemli ilkelerinden biri olan doğruluk Efendimizin hayat düsturu olmuşken, çirkin davranışların en kötülerinden biri olan yalan O’nun hayatında yer almamıştır. O sözünde ve özünde doğru olmuş, yaptıkları ve söyledikleri arasında asla zıtlık olmamış, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol”[17] ayet-i kerime doğrultusunda hep doğrulardan olmuş, yalanı ise hayatından her daim uzak tutmuştur. Bir hadislerinde doğruluğun önemini ve yalanın insana getireceği felaketi şöyle ifade etmektedir.
“Şüphesiz ki sözde ve işde doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.”[18]
Peygamber Efendimiz, cömertlikte zirve olmuş, cimrilik vasfıyla ise hiçbir zaman vasıflanmamıştır. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimizin “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma”[19] emri doğrultusunda elinde bulundurduğu her türlü imkanı olmayanlarla paylaşmış ve asla cimrilerden olmamıştır. Bir hadislerinde
“Allah cömerttir ve cömertleri sever”[20]
buyurmuş, kendisinden bir şey istenildiği zaman asla geri çevirmemiştir. Bir başka hadislerinde ise cimriliğin zararını bizlerin dikkatine şöyle sunmaktadır.
”… Cimrilikten de sakının. Zira cimrilik sizden önce yaşayan insanları, birbirini boğazlamaya ve dokunulmaz haklarını çiğnemeye götürmek suretiyle perişan etmiştir.”[21]
Ahlaki vasıflardan biride hayalı olmak, iffetini korumaktır. Haya ve iffet Hz. Peygamber Efendimizin bizlere örnek olacak ahlaki ilkelerinden biridir. Nitekim Ebu Said el-Hudri Peygamberimizin hayasını şöyle ifade etmektedir.
“Hz. Peygamber haya cihetiyle kendi köşesinde oturan bakire kızdan daha çok utangaçtı”[22]
Yüce Rabbimiz de bir ayette hayasızlığın, çirkin davranışların yayılmasına sebep olanların karşılaşacağı sıkıntıyı şöyle ifade etmektedir.
“İnananlar arasında hayasızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”[23]
Yüce Rabbimizin bizler için istemiş olduğu ve Sevgili Peygamberimizin ümmetinin hayatında değiştirmiş olduğu en önemli ahlaki ilkelerden biride kardeşliktir. Sadece kan bağıyla değil,
“Mü’minler ancak kardeştirler.”[24]
ifadesiyle müminler birbirlerine gönül bağıyla kenetlendirilmiştir. Hicret esnasında Mekke’den göç eden muhacirlere Medine’de bulunan insanlar, evlerini, işlerini ve gönüllerini açmış aralarında gerçekleştirilen kardeşlik birbirlerine sarsılmaz kaleler gibi kenetlemiştir. Sevgili Peygamberimiz de bir hadislerinde Müslümanlar arasında bulunması gereken kardeşliği şöyle ifade etmektedir.
“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar. Müslüman’dan bir sıkıntıyı giderenin Allah da kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir Müslüman’ın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter.”[25]
Müminler arasında bulunan kardeşliği sekteye uğratacak haset, kin ve düşmanlık ise Hz. Peygamber Efendimizin asla tasvip etmediği ve İslam Dininin yasakladığı çirkin huylardır. Bir hadislerinde Efendimiz
“Ateşin odunu yakıp bitirmesi gibi hasette iyilikleri yok eder”[26]
buyurmuş ve biz müminlere şu tavsiyelerde bulunmuştur.
“Birbirinize haset etmeyin, kin tutmayın. Başkalarının ayıplarını araştırmayın, konuştuklarını dinlemeyin, müşteri kızıştırmayın. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun.”[27]
İslam Dini insanın nefsinde bulunan hırsı gidermesini ve elinde olanla yetinmesini ve bu vesile ile kanaatkar olarak aç gözlü olmayarak yaşamasını istemektedir. Kanaatkarlık ise şükürle gerçekleştirilebilir. Şükür ve kanaat sevgili Peygamberimizin güzel hasletlerindendir. Nitekim O,
“asıl zenginliğin mal zenginliğiyle değil gönül zenginliğiyle olacağını”[28]
bizlere bildirmiş ve Allah’ın kendisine vermiş olduğu her şeye şükretmiştir. Şükür vesilesi ile nimet artmakta, kanaatkarlık ile mal çoğalmakta, nankörlük sebebiyle ise nimetler azalmaktadır. Bu husus Kur’an-ı Kerimde bizlere şöyle bildirilmektedir. “Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu:
“Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.”[29]
Peygamber Efendimizin hayatından çıkardığımız bir başka ahlaki vasıf ise, tevazulu olmak ve kibri yaşantıdan çıkarmaktır. Yüce Rabbimiz tevazünün önemini kibrin tehlikesini bizlere şöyle bildirmektedir.
“Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler.”[30]
“Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.”[31]
Peygamber Efendimizin doğumundan vefatına kadar olan hayatının her döneminde tevazu O’nun en önemli özelliklerinden biri olarak karşımıza çıkmakta ve kibirlendiğine, böbürlenerek insanları aşağıladığına dair hiçbir haber bizlere ulaşmamaktadır. Nitekim kendisi bizlere şöyle tavsiyede bulunmaktadır.
“Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.”[32]
Sonuç olarak Sevgili Peygamberimizin Ahlakı her yönden bütün insanlar için en güzel örnek olabilecek bir hususa sahip idi. Kim hangi işle uğraşırsa uğraşsın işiyle ilgili en güzel ahlaki kaideleri hep O’nda bulacaktır. Hayatın her safhasında karşılaşılabilecek sıkıntıların giderilmesinde en güzel çareler Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimizin o eşsiz ahlakında saklıdır. Nasıl bir hayat sürdürülürse dünya ve ahiret kurtuluş elde edilebilir? sorusuna cevap yine Sevgili Peygamberimizin ahlakında bulunabilir. Bizlerde yaşantımızı düzgün hale getirmek, doğrular içinde olup yanlışlıklardan uzak durmak, sevgi dolu muhabbet içerisinde bir hayat geçirmek ve sonuçta güzel bir ölüm mutlu bir ahiret hayatı geçirmek için, gözümüzün nuru, kalbimizin aydınlığı, gönlümüzün süruru olan ve Ümmeti olmakla şeref duyduğumuz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) Efendimize tabi olmalı, O’nun o eşsiz ahlakını hayatımıza aktarmalıyız.
Yüce Rabbim güzel bir ahlakı hayatımıza aktarmayı, çirkin davranışlardan uzak kalmayı bizlere nasip etsin. Sevgili Peygamberimizin sürdürmüş olduğu ve bizlere tavsiyede bulunduğu bir hayat geçirmeyi lütfetsin. Ahirette Kendisinin şefaatlerine bizleri nail eylesin. Vaazımızı Sevgili Peygamberimizin duasıyla bitiriyorum.
“Allah’ım! Yaradılışımı güzel yaptığın gibi, ahlakımı da güzelleştir.”[33]
Cumanız mübarek olsun. Allah’a emanet olun.
www.guncelvaaz.com
Ahmet ÜNAL
Vaiz
[1] Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB: Yayınları, “Ahlak” md.
[2] Kalem, 68/3-4
[3] Ahzâb, 33/ 21
[4] Al-i İmran, 3/159
[5] İslam Peygamberi, Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, c.I, s.90
[6] Riyazü’s-Salihin, Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Erkam Yay. c. VII, s.519, Hadis No:1851
[7] Tirmizi, İman, 12
[9] Buhari, İman, 7
[10] Tİrimizi, Birr, 12
[11] Tirmizi, Birr, 16
[12] Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Prof. Dr. İbrahim Sarıçam, DİB. Yayınları, s. 71
[14] Müslim, Rada, 61
[15] Müslim, Fedail, 62
[17] Hud, 11/112
[18] Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 55
[19] İsra, 17/26
[20] Tirmizi, Edep, 41
[21] Tirmizi, Birr, 56
[23] Nur,18/19
[24] Hucurat, 26/10
[25] Buhari, Mezalim, 3
[26] Nesai, Cihad, 8
[27] Müslim. Birr, 30
[28] Buhar, Rikak, 15
[29] İbrahim, 14/7
[30] Furkan, 25/63
[31] Lokman, 31/18
[32] Ebu Davut, Libas, 26