Hastalıkların Temeli
Dünyanın en obez insanının hayatının anlatıldığı bir programı ibretle seyretmiştim. Fazla kiloları yüzünden hareket edemiyor, hatta en temel ihtiyaçlarını bile kendi başına karşılayamıyordu. Kendisine bu hale nasıl geldiği sorulunca, lise ve üniversite fotoğraflarını göstererek o dönemde zayıf sayılacak bir kiloda olduğunu ve yemek vakitleri dışında yemekle alakasının olmadığını anlattı. Fakat sıkıntılı bir döneminde sık sık yemek yemeye başlamış ve gün boyunca atıştırarak bu kiloya ulaşmıştı. Aslında bu durumun tıbbî açıklaması son derece basit… Ne zaman yemek yesek vücudumuzda insülin hormonu salgılanır. Bu hormonun temel vazifesi, kan şekerinin yakıt olarak kullanılmak üzere hücre içine alınmasını ve fazla şekerin ise yağ olarak depolanmasını sağlamaktır.
Sık yemek yendiği takdirde kan şekeri ile birlikte kanımızdaki insülin hormonu da sık sık yükselecek ve yakıt olarak kullanılmamış fazla kan şekeri de sürekli yüksek olan insülin sayesinde depolanmaya devam edecektir. Kanımızdaki insülinin sürekli yüksek olması, ayrıca “insülin direnci” dediğimiz ve metabolik hastalıkların çoğunun temelinde yatan duruma da yol açmaktadır.
Sık sık yemek, kültürümüzde de yeri olan bir durum değildir. Türk-İslam kültüründe günlük öğün sayısı, genellikle ikidir. Osmanlı kaynaklarında ve diğer bazı eserlerde saray halkının günde iki öğün yemek yediğinden bahsedilir. Sabah kahvaltısı kuşluk vaktinde yapılır, akşam yemeği ise ikindi namazını müteakip yenilirdi. (TayyârzâdeAhmed Atâ, Târih-i Atâ, I, İstanbul trs., s. 159.)
10 KİŞİDEN 3 ü KANSER NEDEN ? DİKKAT ETMEZSENİZ SİZDE KANSER OLACAKSINIZ ….
Hayatında hep şeker oldu. Çayı, kahveyi şekersiz içmedin. hatta daha kötüsü çayına kahvene tatlandırıcı kattın.Kahvaltıya reçelsiz ve krem çikolatasız oturmadın. Beyaz pirinç ve ekmeğin şeker olduğunu unuttun. İçinde yüksek oranda fruktoz bulunan meyveleri kiloyla yedin. İçinde glikoz ve aspartam olan ürünler tükettin. Kolanın ve gazlı içeceklerin şeker ve zehir karışımı olduğunu bile bile içtin. enerji içeceklerini ve spor içeceklerini iyi bir şey mi gibi tükettin (bilmiyordunuz ki kanser hastalığının bile vücuda şeker verilerek tespit edildiğini kanser hücreleri şekeri çok sever.) Önce insülin direncin başladı sonra şeker hastası oldun, 100 kilo oldun ama durmadın.
Palm yağı, ayçiçek yağı, mısır özü yağı, margarin ve trans yağ içeren tüm ürünleri kullandın. Tereyağı ve zeytinyağı tüketmedin ki organlarından bir veya birkaçı neredeyse iflas edene kadar bunları yedin.
Zararlarını bile bile sigara kutusunun üstünde yazan yazıları görmezden geldin . bırakamıyorum kardeşim bağımlıyım diyorsun deniyorum olmuyor diyorsun .doktor akciğer kanserisin dediğinde ise sigarayı hemen bıraktım diyorsun . ölüm korkusu öyle birşey demek ki sigarayı bıraka biliyormuşsun. Keşke daha önce bıraksaydın be kardeş.
Paketlenmiş hazır sıvı ve katı tüm ürünlerdeki koruyucu kimyasalların seni kanser edeceğini önemsemedin. Salçanı, yoğurdunu , kefirini ,turşunu hatta sirkeni bile kendin yapmadın .limonu sıkıp limon suyunu bile kendin yapmadın. Hazır almak kolayına geldi. Pazardan nohutunu, fasulyeni bile almadın, bunları konserve satın almak yemek basitti.
İnsanlar 4000 yıldır misvak vb. doğal malzemelerle diş fırçalarken sen gittin 35 açılı sentetik diş fırçasını ağzına soktun. O da yetmedi; bildiğimiz çamaşır deterjanının şeker ve naneyle karıştırılmış şekli olan diş macunu ile hayat boyu diş fırçaladın ve bunun bir kısmını yuttuğunu göz ardı ettin. Bal ve karbonatın dişlerini tartarlardan bile temizlediğini bilmedin ve dişleri de o macunlarla çürüttün.
Çamaşır deterjanının ve yumuşatıcının vücut ısısı ile deri tarafından emildiğini ve deri kanserinin en büyük nedeni olduğunu umursamadın. Çamaşırlarını boraks ve karbonat karışımı ile yıkayıp yumuşatıcı gözüne elma sirkesi koyarak muhteşem bir temizlik elde edeceğini umursamadın.
Bulaşık makinesine deterjan ve parlatıcı koyduğunda, o deterjanı ve parlatıcıyı yediğini fark etmedin. Deterjan yerine karbonat, parlatıcı yerine sirke koyarak hem sağlıklı hem de tertemiz bulaşıkların olacağını önemsemedin.
Sağlıklısı almak yerine, gidip içerisinde bin tane kimyasal zehir olan sıvı ve katı içinde kimyasal dolu güzel kokulu sabunlarla her sabah yüzünü bedenini yıkadın. Her gün bu daha da iyi diye pazarlanan milyonlarca türk lirası reklam ödenen ve insanların gözünü boyayan o şampuan zehirleriyle saçını yıkadın.
Evini arap sabunu gibi doğal yağlarla üretilmiş bir sabun yerine, temiz olsun diye çamaşır suyuyla sildin. O su buharlaştıkça soludun ve akciğer kanseri oldun.
TEMİZLENDİĞİMİZİ SANDIKÇA ZEHİRLENİYORUZ.
Karıncaları, böcekleri, sinekleri; limon karbonat fesleğen acı biber vb doğal yollarla evinden uzak tutmadın. Bastın böcek zehrini, o ağır kimyasalları temizlesen bile gitmez bunu unuttun. Soludun ve eşyaların üzerinden ellerinle ağzına soktun. (O kadar kandırıldın ki, böcek zehrine neden böcek ilacı dendiğini bile sormadın.)
Yaşamını mahveden büyük şehirde egzoz gazı solumaya ve araba kullanmaya devam ettin.
Resmen radyoaktif olan cep telefonunu kulağına 2 saat yapıştırdın. Radyoaktif olan wi-fi (kablosuz ağ) vericisini evin içine soktun, radyoaktif olan alıcı bilgisayarı da kucağından indirmedin. Yatarken cep telefonunu hep başucunda tuttun ama uçak moduna almayı aķıl etmedin.kesin araştırmalarda bangır bangır söylenen1 dk telefonu kulağımızda tuttuğumuzda beynimizin 1 derece ısındığının ve sinir hücrelerinin yok olduğunun farkında değiliz.sinir hücreleri tekrar üretilemeyen hücreler olduğumuzun farkında bile değildik. sürekli azalıyor beyin hücrelerimiz.
Hem çocuğunun odasına hem de kendi yatak odana gece lambası koydun ve geceleri açık tuttun. Bağışıklık sisteminin gelişmesini ve kanserden korunmayı sağlayan melatonin hormonunun gece uyurken zifiri karanlıkta üretildiğini hiç duymadın ya da duydun ama boş verdin.
Doğal beslenmeyen hayvanları, sebzeleri, meyveleri ve tahılları yedin ve adına da “doğal beslenme” dedin.
HER gün starbucks veya benzeri cafelerde kahve türü şeylere 10 15 tl ücret vermeyi bilirken .köylünün ürettiği o kadar uğraş verdiği kg ını 5tl ye sattığı domateslere fazla dedin . ama bilmiyordun ki sağlığını o ürünler kurtaracak.
Yiyeceklerini cam ve toprak kaplarda saklamak ve pişirmek yerine çelik ve bilmediğin kaplamalarla kaplı kaplarda pişirdin yedin. En önemlisi de mutfağının her yerine plastik, teflon ve alüminyum soktun ve çizildikçe onları da yediğini unuttun.
Denize lağım ve fabrika atıkları boşaltırken o denizden çıkan balığı yedin, midyeleri yedin.
Fast food’un her aşamasının zehir ve ölümcül olduğu bas bas bağırılırken sen tepsi kadar pizzaları götürüyordun, üç katlı hamburgerleri yuvarlıyordun.
Evine naylon torba, naylon kıyafet, sentetik ayakkabılar terlikler soktun. Kıyafetlerinde sadece pamuk, bambu lifi, keten tercih etmedin.
Sobayı attın ve evine klimayı ve elektrikli ısıtıcıyı soktun.
Toprağa dokunmuyor ve stresten gülümsemeyi unutuyorsun. Sonuç; paranı kendine organik ürünlere sağlığına hastalığa yakalanmadan önce harcatmazsan,hastanelere düşeceksin ve oralara fazla fazla seve seve harcayacaksın ve senin için üzülenler olacak .
sokaktaki her on kişiden üçü kanser. Sen de ya bu üç kişiden birisin ya da tüm bu saydıklarımı ısrarla yapmaya devam edersen, bir süre sonra dördüncüsü de sen olacaksın…
BU BİR KÜRESEL BİR SAVAŞ İSRAİL ve Çoğu BİRLEŞMİŞ MİLLETLER devleti TEDAVİDE BİTKİSEL TEDAVİLER KULLANIRKEN KEMOTERAPİ KULLANMAZKEN GDO LU ÜRÜNLER KULLANMAZKEN BİZ NEDEN BUNLARIN HEPSİNİ ÇOK DAHA FAZLA KULLANIYORUZ . DAHA ÇOK HASTALANIYORUZ.