İslam Nedir
İSLAM Kur’an’ı Kerim’de “ Allâh indinde dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyrulmaktadır.
Hazret-i Âdem’den âhirzaman nebîsine kadar ilâhî teblîğ mahsûlü olan ve adına “dîn” denilen müessesede muhtevâ hep aynıdır ve o muhtevânın adı “İslâm”dır.
Nitekim Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:
“Bütün peygamberler birbirlerinin babadan kardeşleridir. Dînleri birdir.” (Buhârî, Enbiyâ, 48)
bir başka âyet-i kerîmede daha sarih bir şekilde şöyle ifade buyurulur:
“Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)
Ömer ibnü’l-Hattâb (r.a) şöyle buyurmuştur:
Bir gün Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in huzur-iâlîlerinde bulunduğumuz bir esnâda, elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, yoldan gelmiş bir hâli olmayan ve içimizden kimsenin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamber Efendimiz’in yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini Allah Rasûlü’nün dizlerine dayadı, ellerini dizlerinin üstüne koydu ve:
“–Ey Muhammed, İslâm nedir?” dedi.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v):
“–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular. Adam:
“–Doğru söyledin.” dedi. Onun hem sorup hem de tasdik etmesi tuhafımıza gitti. Adam:
“–Peki, îman nedir?” dedi. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v):
“–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular. Adam tekrar:
“–Doğru söyledin.” diye tasdik etti ve:
“–Peki, ihsân nedir, onu da anlat” dedi. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v):
“–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. Adam yine:
“–Doğru söyledin” dedi, sonra da:
“–Kıyâmet ne zaman kopacak?” diye sordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v):
“–Kendisine soru sorulan, bu hususta sorandan daha bilgili değildir!” cevabını verdi. Adam:
“–O hâlde alâmetlerini haber ver.” dedi. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v):
“–Annelerin, kendilerine câriye muâmelesi yapacak çocuklar doğurması, yalın ayak, başıkabak, çıplak koyun çobanlarının, yüksek ve mükemmel binâlar yapma husûsunda birbirleriyle yarışmalarıdır” buyurdular.
Adam, kalkıp gitti. Ben bir süre öylece kalakaldım. Daha sonra Peygamber Efendimiz (s.a.v):
“–Ey Ömer, soru soran kimdi, biliyor musun?” buyurdular. Ben:
“–Allah ve Rasûlü daha iyi bilir” dedim. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v):
“–O, Cebrâil (a.s.) idi, size dîninizi öğretmeye geldi” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Krş. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16; Nesâi, Mevâkît 6; İbn Mâce, Mukaddime, 9)